Bir döneme damgasını vuran gay kulübü “Neo”nun kurucusu Yaşar Bulakbaşa, değişen toplum yapısı ve eşcinsel gece hayatıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu
90’lı yılları hatırlarsınız… İlk özel televizyon kanalının kurulması ve yaygınlaşmasıyla kökten değişmeye başlayan bir kültür, Türk popu ve magazin dünyasının geliştiği, hızlanma ve tüketme dönemi. Ve Y kuşağının başlangıcı…
Değişime açık açık şahit olduğumuz ve “eğlenceli” şeyleri toplum olarak yeni yeni tanımaya başladığımız o dönemi unutmak ne mümkün. Hani ünlü biri, bir gece kulübünde görüldüğünde bunun çok büyük olay olduğu, bazılarının görüntü vermemek için tuvalet camlarına sıkıştığı, magazin malzemesi bol, ekranlarda cinselliğin bastırılmadığı, Amerikan kültürünü içselleştirmeye başladığımız ancak muhafazakarlığı da dilden düşürmediğimiz dönem.
Kulüp ve eğlence mekanı sayısının günümüze göre oldukça az olduğu 90’lar ve 2000’lerin başları, gece hayatının en cafcaflı dönemleriydi elbet. Yani bir 90’lı olarak, duyduğum kadarıyla öyleymiş… Peki o dönemde eşcinselliğe bakış nasıldı? Bu dönemde gay kulübü açarakeşcinsellerin birbiriyle tanışmasına vesile olan, ünlülerin gizli gizli akın ettiği gizemli bir mekan vardı. O mekan “Neo”ydu.
Neo, 1998’den kapandığı 2006’ya kadar, sadece İstanbul eşcinsel gece hayatına damgasını vurmakla kalmadı, ünlülerin de rahatsız edilmeden gizlice eğlenebildiği bir kaçış noktası oldu. Neo’yu kuran Yaşar Bulakbaşa ile yeni Neo’nun yeni yerinde buluştuk.
Yaşar Bulakbaşa (ortada) ve Neo ekibi
İlk Neo’yu ne zaman açtınız?
Yaşar Bulakbaşa: Buradaki mekanı 7-8 ay önce açtık. Ama ilk Neo 16 yıldır var. Eski gay kulüplerinden bir tek Neo kaldı. İlk Neo, Lamartin Caddesi’ndeydi. 23 Aralık 1998’de açtık. Kısa zamanda çok popüler oldu. Sonra işletmecilikten yorulduğum için ikisini de devredip İspanya’ya gittim. İspanya’da da 2 sene önce bir Neo açtım ama o restoran konseptinde açıldı. Sonra da geri döndüm ve yeniden Neo…
Neden yaklaşık 20 yıl önce bir “gay club” açmak istediniz?
Y.B. : 20 yıl önce çok az eğlence mekanı vardı. Bazı mekanlar açıldığı gibi kapanıyordu. O dönem polisten, bu tarz mekanlara daha çok baskı vardı. Sık sık baskın yapıp kimlik kontrolü yaparlardı. Şimdi o mantalite değişti. Turizm otelcilik mezunuydum ve kendime ait kaliteli bir mekanım olsun istiyordum.. O dönemgay gece hayatı için fazla alternatif yoktu. Bir boşluğu doldurduk. İnsanlar belli birkaç mekana mecbur kalmaktan kurtulsun, çıtayı yükseltelim dedik. İlk açtığım bar tarzında bir yerdi. Sonra gece kulübünü açtım.
“YENİ NESİL DAHA RAHAT”
16 yıldır bu sektörün içinde olan biri olarak, müşteri profilinde nasıl bir değişim olduğunu söyleyebilirsiniz?
Y.B. : Her mekan sahibinin söyleyeceği şeyi söylerim. O dönemdeki müşteriyle şimdiki müşteri arasında çok fark var.
Ne gibi?
Y.B. : Tüketim ve müzik kalitesi anlamında eski dönem daha iyiydi. Şimdi yeni, genç bir jenerasyon var. Eski müdavimlerimiz artık uzun yıllar dışarı çıkmanın verdiği doygunluğu yaşıyorlar. Kariyer yaptılar. Onlar artık geceleri sık dışarı çıkmıyor. Şimdikiler daha özgürlükçü, daha genç bir kitle. Gay’ler hetero bir mekana gittiğinde dam sorunu yaşadığından gay club ihtiyacı ortaya çıktı. Bu sayede dam sorunu yaşamadan artık kapıdan rahatlıkla girip eğlenebilmeye başladılar. Ama yeni nesil her yere istediği gibi girebiliyor, o kadar sıkı kurallar yok. Şimdiki gay müşteri profili, her yere gidebiliyor.
Siz neden hala duruyorsunuz?
Y.B. : Yarım kalmış bir işimiz vardı. Neo’nun sorumluluğu çok geçmişe dayandığından sosyal sorumluluk projelerine de destek olabilmek için geldik.
Ne gibi sosyal projeler?
Y.B. : En son bu seneki “Onur Yürüyüşü”nde LGBTİ’nin iki partisini yaptık. Mekan girişlerinden elde edilen geliri derneğe bıraktık. Onun dışında “Onur Yürüyüşü”nde kullanılan bayrağın daha uzun yapılması ve daha fazla döviz olması için uğraştık.
Son 16 yılda, gay popülasyonunda nasıl bir gelişme gözlemlediniz?
Y.B. : Daha çoklar ve daha rahatlar. Eskiler kadar kapalı değiller. Eskiden gayolduğunuzu bu kadar rahat belli edemezdiniz. Ya da eskiden kulüpte fotoğraf çekilmesine kesinlikle izin vermezdik. Fotoğraf makineleri girişte toplanırdı. Ama şimdi herkesin elinde telefon, istediği gibi rahatsız olmadan fotoğraf çekiliyor. Çoğunun ailesinin de durumdan haberleri var.
“SONUÇTA İÇERİDE SEKS YAPMIYORUZ”
İçeride şunları yapmak yasaktır gibi kurallarınız var mı?
Y.B. : Girişte bir güvenlik araması yapılıyor ve uyuşturucuya izin vermiyoruz. Kesici alet, silah gibi yaralayıcı şeylerin sokulmasına izin vermiyoruz. Çizilmiş bir müşteri profilimiz yok. Gay veya lezbiyense zaten sorun yok. Gay dostu heteroseksüel arkadaşlarla merak edip gelen müşterilerde de içeride sorun çıkarır mı, çıkarmaz mı diye bakıyoruz. Sonuçta insanlar alkollüyken birbirlerine daha rahat yakınlık gösterebilir. Gelen hetero arkadaşların da gay’leri espriyle, gülümseyerek geçiştirmesi gerekir. Tek derdimiz içeride kavga, gürültü olmaması. İçeride kapıları kapatıp seks yapmadığımız için diğer kulüplerden çok da bir farkı yok. Burada insanlar tanışıyorsa diğer mekanlarda da tanışıyorlar.
GİRİŞTE YÜZ TARAMA SİSTEMİ
Girişte yüz tarama sistemi gördüm. Neden ihtiyaç duydunuz?
Y.B. : Neo’yu ilk açtığımız dönem kartlı üyelik sistemini de ilk biz başlatmıştık. Bizim dışımızda bir, iki mekanda daha vardı. Herkesin üye kartı vardı. Yine bir ilk yapmak istedik. Kartlı sistemi 16 sene önce yapmıştık zaten. Şu an kullandığımız sistem yüz tanıma sistemi. Aşağıda iki tane makinemiz var, birinde kayıt yapıyoruz. Sonra kişi turnikeye gidiyor ve yüzündeki 16 noktadan yüz taraması yapıyor. Böylece üyenin fotoğrafı çekilmemiş oluyor ve otomatiksel şifreleme ile kaydederek makineye atıyor. Herhangi bir üyenin yüzünü görmek istediğinizde sadece 16 tane rakam çıkıyor, kimin kim olduğunu biz de bilmiyoruz. Maksat insanlar kart taşımakla uğraşmasın, evinde “Bu kart ne?” diye soran olmasın, rahat etsin…
İşin içine bir gizem katıyor. “Ne var ki içeride yüz taraması yapılıyor” gibi.
Y.B. : O çok farkında olmadığımız bir pazarlama tekniği olmuş olabilir.
Üyelerinizin normal müşterilerden farkı ne?
Y.B. : Birincisi üye oldukları için kapıda sıra beklemiyorlar. 5 saniyede yüzlerini taratıp içeri giriyorlar. İkincisi, özel günlerde ve partilerde onları haberdar ediyoruz. Doğum günlerini takip ediyoruz.
Neo adını siz mi koydunuz?
Y.B. : Evet.
Ne anlama geliyor?
Y.B. : İsmini koyarken anlamını bilmiyordum. Kağıda karaladıklarım arasındaNeo vardı, Neo olsun dedim. Yabancı bir kelime. Birkaç ay sonra Atina’ya gittiğimde her yerde” Neon” yazılı tabelalar gördüm. Sordum, yeni demekmiş. Sonra gelip araştırdım meğer Latince yeni kelimesinin ana kökü ”neo”ymuş. Bizden sonra da Neo kelimesi Türkiye’de çok popüler oldu.
“KIRMIZI YAKA KARTI TAKANLARA YAKLAŞILMAZDI”
Partilerinizin konseptleri ne oluyor?
Y.B. : Konseptlerimiz sürekli değişiyor. Bir yaptığımızı bir daha yapmamaya çalışıyoruz. Mesela eskilerden örnek verecek olursam,” Perfect Match” (Mükemmel Eşleşme) partisi yapardık. Şimdi nasıl insanlar akıllı cep telefonlarından birbirini buluyorsa, biz de onu 12 yıl önce yapmaya başlamıştık. Girişte herkese üzerinde numara yazan sticker’lar verilirdi. Herkes onu yakasına yapıştırırdı. Ve herkesin içeride, kendine özel plastik, kapaklı kutuları vardı. Aynı numara onun üzerinde de yazıyordu. İnsanlar biriyle tanışmak istediği zaman barın her tarafında bulunabilen küçük zarflara numarasını yazıp, onun kutusuna atardı. Kutusunu açıp bakan kişi, o numaranın sahibini beğenirse gidip tanışıyordu. Daha sonra bunu biraz değiştirip fosforlu renkli sticker’larla yapmaya başladık. Bir arayışta olmayanlar kırmızı sticker takardı. Kırmızı sticker’lılara yaklaşılmazdı. Yeşil renk, mümkünse olabilir anlamına geliyordu. Sarı olanlar da kararsız olanlardı. Buradaki Neo’da ise diğer gay kulüplerinden farklı olarak canlı konserler yaptık.
Kimler çıktı?
Y.B. : Ayşe Hatun Önal, “Çak Bi Selam”ın ilk konserini bizde verdi. Sonra Pamela çıktı.
HOLLANDALILARLA TÜRKLERİ KAYNAŞTIRMA PARTİSİ!
Başka ne gibi partiler yaptınız?
Y.B. : “Pink Amsterdam” yaptık. Amsterdam’da yapılanına da Pink İstanbul adını veriyorlar. Yılda iki kere yapılır, bir orada bir burada. Geçen Mart’ta onur kulübü olarak dansçılarımız ve ekibimizle biz oradaydık. Paradiso adında bir vakfa ait kiliseyi club yapmışlardı. Kasım’da da burada Pink Amsterdam yapacağız.
Nedir bu Pink Amsterdam?
Y.B. : Pink Amsterdam, Amterdam’daki Paradiso vakfının Türklerle Hollandalıları hem kültürel, hem gece hayatı ve müzik anlamında kaynaştırmak için düzenlediği parti. Önceki yıllarda Hollanda konsolosluğu sponsorluğunda yapılıyordu. Son iki yıldır eğlence tarafı ağır bastığı için Hollanda konsolosluğu da parasal desteğini geri çekti. Mayıs ayında Pink Amsterdam’ın ön partisini yaptığımızda homofobiye karşı bir etkinlik olduğundan Hollanda konsolosluğu da destek vermişti. Onun dışında Eylül’den sonra yurt dışı bağlantılı birçok partimiz olacak.
HER KESİMDEN İNSAN GELİYOR…
Peki müşterilerinizi tanır mısınız? Hangi meslek grubu daha çok ilgi gösteriyor size? Aralarında siyasetçi de var mı?
Y.B. : Eskiden mekanlarımıza gelip giden milletvekilleri vardı ama son 6 yıldır Türkiye’den uzak olduğum için pek dikkat edemedim. Sürekli gelen müşterilerimizi tanıyorum tabii. Ama yeni jenerasyonu çok tanımıyorum. Sadece gözlem yapıyorum. Ama tabii ünlüler de var, üst düzey devlet memurları da var, her kesimden müdavimimiz var. Ancak buraya gelmeleri, illa gay veya lezbiyen oldukları anlamına gelmiyor. Mesleklere gelecek olursak, zaten gay camiasında her dönem bir meslek çok popüler olur. Kime sorsanız herkes modacıdır, bir iki sene herkes modacı olur. Sonra herkes ya fotoğrafçı olur, ya da manken. Onun dışında savcısı da var, polisi de gazetecisi de… Bankacı ve borsacı çok.
VE NEFRET CİNAYETLERİ…
Son olarak, son dönemlerde belki medyanın da daha çok ilgi göstermesi nedeniyle duyduğumuz trans ve nefret cinayetleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Y.B. : Çok üzülüyoruz. İnşallah insanların bilinci bir an önce artar.
Bilincin artması için ne yapılması gerek?
Y.B. : Bilincin artırılması için gay dernekleri ellerinden geleni yapıyor zaten. Onun dışında toplumun bilinçlenmesi gerekiyor. Sadece “travesti”, gay ve lezbiyenler için değil başka dinden olanlara da nefret suçları işleniyor. Kadın cinayetleri de giderek artmış durumda. Toplumun bilinç seviyesinin bir an önce artırılması gerekiyor. “Travestiler” de insan, kadınlar da.
Sizce travestilerden nefret eden insanlar içten içe ataerkil bir toplumda yaşamanın verdiği baskıyı mı dışa vuruyorlar?
Y.B. : Dikkat ederseniz bu “travesti” ve gay cinayetleri genelde beraber olduktan sonra işleniyor. Belki psikolojik olarak yaptıklarından pişmanlık duyuyorlar. Yani bilinçaltında o da istiyor ama ataerkil bir toplumda yaşadığı ve toplum buna karşı olduğu için pişmanlık duyuyor. Eskiden bu cinayetleri işleyenler mahkemeye çıkarıldıklarında “Bana kabul edemeyeceğim tekliflerde bulunduğu için, kendimi korumak için öldürdüm” deyince indirim alıyordu. Ama sen zaten maktulun evindesin, ne amaçla gitmiş olabilirsin ki? Cinayetlerin büyük bölümü cinsel birliktelik yaşandıktan sonra çoğu da gasp amaçlı yapılıyor. Yani travesti cinayetleri, ataerkil yapımıza uymuyor, çekip vurayım şeklinde gerçekleşmiyor. Yapılacak tek şey genel anlamda cinayet suçuna karşı cezaları mümkün olduğunca ağırlaştırmak ve toplumun bilincini artırmak. Bu dünya hepimizin ve herkes eşit haklara sahip. Aksi kabul edilemez.
NOT: Hetero, Heteroseksüelin kısaltılmışı. Karşı cinse ilgi duyan kişi anlamına gelir.
Alıntı: Habertürk
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.