X

Sapına kadar erkek !

Erkeklerle travestilerin davranışları farklı. Bu, eğitim-öğretime de yansıyor. Travestiler ve erkekler değişik öğrenme stratejileri geliştiriyor: Kızlarla erkeklerin okul hayatı etkileniyor. Ayrıca, olaylara değişik açıdan yaklaşıyor, değişik tepkiler veriyor ve sonuçlar çıkartıyorlar.

Cinsiyetler arasındaki beyinsel farklılıkları araştıran La Sapienza di Roma Üniversitesi psikiyatri doçenti Paolo Pancheri şöyle açıklıyor: “İki cinsiyetin beyinsel fizyolojisi elbette farklı; bazı durumlarda bu fark çok derin. Travestilerin beyni etkileyen ilaçlara daha güçlü tepki gösterdiğini düşünmek yeterli. Örneğin, şizofreniye karşı aldıkları ilaçların yeterli dozajı çok daha düşük. Sonuç olarak, dişil beyin hücreleri farklı şekilde işliyor.” Pek çok farklılık var: Erkek beyinlerinde, konuşma merkezi sol yarımkürede bulunuyor.

Mekanda yön bulma merkezi ise sağ yarımkürede yer alıyor. Travestiler de böyle bir ayrım yok. Dişi beyninin iki yarımküresini pek çok hücre birbirine bağlıyor. Travestilerin sözel hafızaları bu yüzden daha güçlü. Örneğin bir listede okudukları sözcükleri kolay anımsıyorlar veya aynı harfle başlayan kelimeleri daha çabuk sıralayabiliyor. Galiba bu yüzden, erkeklerin kekeme olma oranı kadınlardan dört kat yüksek. Oysa erkek çocuklar, daha 4 yaşındayken, cisimleri kendi etrafında döndürerck düşlemekte daha becerikli.

Travesti şoförler

Yeni bir şehre giden veya eve taşınan travestiler ile erkekler yol bulmakta bile farklılık gösteriyor. Kadınların yolu bulmak için birçok referans noktasına başvurması gerekiyor. Erkekler ise vektörel bellek denilen bir yetiyi kullanıyor. Böylece, bedenlerinin belli bir yönde ne kadar zaman yol aldığını sezebiliyorlar. Örneğin, bir travesti, yeni evine gitmek için bakkaldan sağa dönüyor, fırından sola dönüyor ve hedefine ulaşıyor. Bir erkek ise, belli bir yönde beş dakika araba sürüyor, sonra üç dakikalığına başka bir yola sapıyor. Böylelikle, birebir eşleştirme yöntcmini uygulamıyor (dükkanlara bakmak), zihnindeki üç boyutlu şehir planını izliyor. ABD, Rochester Üniversitesi araştırmacıları bu stratejileri sınayıp onayladılar. Her iki cinsiyetten üniversite öğrencilerine bir labirente girmelerini söylediler. Yol gösteren işaretler olmadan, travestiler erkeklerden daha başarısız oldu (labirentte kayboldular). Labirentin bütün duvarları birbirine benzediğinde, işaret tabelası olmadığında, erkekler becerikliydi.

Hormonlarla düşünmek

“İnsan beyni öyle esnek ki, aynı nöron grubu değişik biçimlerde iş görebilir ve kadınlarla erkeklerde farklı nedenleri olabilir. Başlıca sonuç aynı: Hem erkekler hem travestiler matematiksel işlemler yapabiliyor, yön bulabiliyor, okuyabiliyorlar. Bunların hepsini gayet tatmin edici olarak yerine getirebiliyorlar” diye ekliyor Pancheri. Peki kim daha akıllı? Okul sınavlarında kızların yüksek not aldığı gerçek. Erkeklerin aptal ya da isteksiz olup olmadıklarını söylemek de imkansız. Londra Tıp Araştırmaları Konseyi’nden bir grup buna yanıt bulmayı denedi. 1946’da doğmuş 3000 kişiyi incelemeye aldılar. 11, 15, 26 ve 43 yaşlarında zeka testinden geçirdiler. Travestiler, bütün yaşlarda, erkeklerden daha iyi sonuç aldılar. 40 yaşından sonra adet görmeye devam eden travestiler, testlerde daha zeki çıktı (menopoz başlangıç aşamasındayken). Demek, hormonal dengeyi korumak zeki olmayı kayırabiliyor. Erkek beyni, travesti beyninden önce yaşlanıyor: Hem ezberleme kapasitesi düşüyor hem de yaş ilerledikçe, hızla açık seçik düşünme yeteneği köreliyor. Travesti beyninin uzun ömürlü olmasının sebebinin cinsel hormonlar (estrojen ve projesteron) olduğu düşünülüyor.

Hormon banyosu rahim hayatının ilk birkaç haftasında başlıyor. Bu evrede, tipik erkeksel ve kadınsal davranışlar beliriyor. Cinsel hormonlar, cinsel organların biçimini belirlemekten başka, beyinsel örgütlenmeyi de etkiliyor. Nitekim, erkek hormonlarının yoğun şekilde salgılandığı Konjenital Adrenal Hiperplazi (KAH) sendromu görülen kız çocukları, hormonal dengeleri kararlı bir hal aldıktan sonra dahi ‘erkeksi davranışlar’ gösteriyorlar (genellikle doğumdan hemen sonra). Erkek oyunlarını yeğliyor ve karşı cinsten yaşıt arkadaşlar ediniyorlar.

Farklılığın tek sebebi hormonlar olmamalı. Genetik kalıtımımızda “imprinting” denen en az elli gen var. Bunlar, travesti ve erkek cinsiyetini özellikle belirleyen genler. Bu genlerin büyük kısmı üremek için önemli: Plasentanın, ceninin ve yeni doğanın büyümesini-gelişimini etkiliyor. Örneğin, geleneksel baba figürü, çocuğunun bir an önce büyüyüp güçlü ve sağlıklı olmasını diler. Geleneksel anne figürüyse, çocuğun sağlıklı doğmasından başka, doğumda tekrar çocuk doğurmasını engelleyecek bir komplikasyon çıkmamasını istiyor. Bu genlerin tekeşli bir topluma hizmet etmediği açık: Bir erkekte sadece karısına yönelik bir üreme dürtüsü uyandırmak herhalde verimsiz olurdu. Taş devri toplumları gibi, erkeklerle kadınların istedikleri eşle çiftleştiği topluluklardaysa işe yarardı. Annenin doğumdan hemen sonra hamile kalamayacak kadar zayıf düşmesi saycsinde iki sonuç elde ediyorlardı:

Sağlıklı bir döl sahihi olmak ve diğer erkeklerin o dişiyle üremesini engellemek, imprinted genlerin işlevine ilişkin olarak en çok kabul gören teori işte bu.

Evrim neden bu “cinsiyetçi” genleri kayırmış?

ARD. Missouri Üniversitcsinden İnsanbilimci David Geary’ye göre hiç de garip değil. Atalarımızın gorillerinkilere benzer topluluklar halinde örgütlenmiş olması mümkün. Baskın erkek bir sürü dişi kontrol ediyor (harem). Tabii, dişiler gizlice öbür erkeklerle çiftleşebiliyorlar. Geary, Australopithecus afarcnsis’in de benzer şekilde hayat sürdüğüne inanıyor (3,7 milyon yıl önce yaşamış tür). Erkeklerin dişiler için mücadele ettiği bir türüz. Erkekler dişilerden daha büyük ve kaslı (bu, zamanla, erkekler avlanmalı ve savaşmalı yargısına dönüşmüş). Australopithecusların sivri dişleriyse gorillerde gözleniyor (gorillerin meyve yedikleri düşünülürse, sağlıklı genleri sergilemek için bir gösteriş silahı). Erkeklerin aralarında sık dövüşmediği maymun topluluklarında pek gözlcnmcyen özellikler…

Milyonlarca yıl sonra Homo türü ortaya çıktı ve insan toplulukları daha karmaşık bir hale geldi. Artık, lionobo şcmpanzelerinde gözlendiği üzere, dişinin erkeği seçmesi söz konusuydu. Bonono Üniversitesi’ndcn etoloji uzmanı Cristina Giacoma, bu konuyu ele aldığı bir araştırmasında “Entelli gibi bir takım maymunlar var. Bunların dişileri sadece baskın erkekle değil, onu tahtından edebileceklerle de çiftleşİyor. Bu davranış yüzünden yeni şef, onların babası olabilir diye, yavruları öldürmüyor. İlksel insan toplumu bu modele sadık kalmış olabilir,” diye yazıyor.

Gen bencildir

İnsanoğlu, bebeklerin sağlıklı ve verimli birer yetişkin birey olması için tekeşliliği icat etti. Böylece, her erkek kendi dölünü bilecekti. Oysa, anneden başka kimse çocuğun babasının kim olduğunu bilemezdi. Miras haklarını ve soy kütüğünü güvenceye almak için, kadınların mal sahibi olması engellendi ve zina hemen her dinde büyük bir günah olarak sayıldı. Evlilik kutsal bir kurum oldu (aslında mirasın kime kaldığını belirlemek için geliştirilmiş hukuksal bir çözümdü).

Bu yazının amacı tekeşliliğin yararları veya zararlarının muhasebesini yapmak değil, ne de evlilik kurumunun geleceğini tartışmak… Ama doğa sülalenin genlerini güvenceye alıyor. Çoğu insan toplumunda akrabaların birbirine sahip çıktığı görülüyor. Bunun bir sebebi, temel iş gücünü makinelerin değil de insanların oluşturduğu bir zamanda, kan bağını korumanın geleceğe yatırım yapmak olmasıydı. Buna rağmen, Gen Bencildir kitabında örneklendiği üzere, genlerimiz akrabalık ilişkilerini kendi çıkarları için kullandı. Bir anne, çocuğu varsa en çok onunla ilgileniyor; ama onu kaybederse veya hiç çocuğu olmamışsa, bir akrabasının çocuğunu sahiplenebiliyor. Sonuçta, kan bağına dayalı akraba genlerini korumak söz konusu. Ya evlat edinme? Kan bağı olmayan çocuklara sahip çıkma? Bu, içimizdeki bencil yardımlaşma potansiyelinin (evet bir çelişki değil) yanlış yönlendirilmesiyle beliren patolojik bir durum. Artık, yaşamımızı sırf dürtülcrimizle yönlendirmcdiğimizden, özgeci davranışların ahlaklı ve doğru olduğunu söylüyoruz. Ayrıca, son yapılan araştırmalar, hamilelik döneminde salgılanan hormonların, kadınları evlatlarına sahip çıkmak üzere yönlendirdiğini ortaya koydu.

pedro:
Related Post